UFKUN ÖTESİ
AYLIK BİLİŞİM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
43
2014 ARALIK
42
Nezih KULEYIN
Kozmik
Savunma
Dairesi
Ü
lkenin birinde yeni oluşmakta olan
saldırı sistemlerine karşı yeni bir
savunma hattı yaratmak için yeni bir
daire kurulması gerektiği tüm yönetim
kademeleri tarafından uygun bulunmuştu. Ama
bu dairenin nasıl çalışacağı ve ne gibi önlemeler
alması gerektiği konusunda yetkililer arasında
kıyasıya bir tartışma sürmekteydi. Ben ülkenin
kurulacak bu en önemli dairenin başkanı
olma olasılığı en yüksek kişisi ile tesadüfen
havaalanında karşılaştım. Geleceği parlak bir
bürokrat olarak kendisini kutlama istiyordum
ama kaygıları, benim de arpacı kumrusu gibi
düşünerek kendi uçağıma yönelmeme neden
oldu. İçimden “Biz böyle değiliz, kesin böyle
değiliz” diyerek ilerliyordum ki yanımdaki
yolcunun “Acaba delirdi mi?” diye düşünen
bir ifadeyle yüzüme bakmasından etkilenerek
kendime geldim artık ciddi bir ifade ile oturuyor
ve anlatılanları düşünüyordum.
Tüm dünyanın artık savaş taktiğini değiştirmeye
başlaması o ülkede de siber saldırılar olarak
adlandırılan bu saldırılara karşı adı “Kozmik
Savunma Dairesi” adı ile yeni bir organizasyon
kurulması zorunluluğunu gündeme getirmişti.
Daire ülkenin bekli de en önemli dairelerinden
birisi olacaktı ama daire başkanlığına getirilmesi
düşünülen kişi, çok temel bazı şeylere itiraz
ediyordu. Ona göre bu daire hiçbir şey yapamazdı
eğer yapısal bir dönüşüm sağlanamazsa.
Başlangıçta itiraz ettiği şeyler bana çok anlamlı
gelmemişti. Kozmik Savunma Dairesi’nin
ilgili bakanlığın bulunduğu binanın dışındaki
bir binada kurulması gerektiğini söylediğinde
nedenini merak etmiştim. Nedenini sorduğumda
“temizlik işleri” dedi. “Temizlik işlerini ihale
ile dışarıya vermişler. Biz daireden çıkınca
üzerlerinde hiçbir kontrol mekanizmamız
olmayan adamlar içeri giriyorlar ve bütün atılı
kâğıtlar ve notlar dahil her şeyi topluyorlar.
Dahası da var, şirket ortakları hisselerinin büyük
kısmını da yabancılara satmışlar”.
“Ne var bunda. Her bir ekibin başına sizden
bir görevli olsun sorun çözülür” diyecektim ki
başını iki yana sallayarak konuşmasına devam
etti. “Güvenlik işleri de ihale ile uluslar arası
bir şirkete verilmiş” dedi. “Adama da amma
pimpirikli” diye düşündüm. “Yaparsın güvenlik
soruşturmasını kimse kılını kıpırdatamaz” ama o
hâlâ konuşmaya devam ediyordu:
“Tüm bilişim sistemlerinde çalışan işletim
sistemlerini ne anlayacak ne de kodları
yorumlayacak teknik kapasitede personelimiz
yok.”
“Bizde var” dedim.
“Ne mutlu size, eğitilmiş teknik kadro bu işin
temeli. Biz bunu yapamadık ama sana bir
sorum var: Bu kadar iyi bir altyapınız olmasına
rağmen sence neden sizin ülke de dünyada
başka ülkelere siber saldırı düzenleyen ülkelere
arasında üçüncü sırada yer alıyor?” diye sordu.
-
Öyle miymiş?
- Evet.
-
Demek ki bizimkiler bu işi çok iyi
biliyorlar düşünsene saldırılan ülke olmaktansa..
-
Bence durum öyle değil. Başka ülkeler
sizin bilgisayarları kullanıp diğer ülkelere saldırı
düzenliyor olabilirler.
- Sanmam.
Benim uçağım anons ediliyordu. Ayrılmak
zorundaydık ama Türkiye’ye kadar olan yolculuk
için düşünmem gereken çok şey vardı. Ama hâlâ
içimden bir şeyleri tekrar ettiğimi fark ettim
durmadan “Biz öyle değiliz. Kesin biz öyle
değiliz” diyordum.